Afetlere Havadan mı Yer(in)den mi Müdahale Edelim?
Son zamanlarda ülkemizde meydana gelen yangın ve sel felaketleri birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Kim, nasıl, hangi araçlarla, ne kadar hızlı, nereye müdahale etmeliydi? Bu süreci takip edenler sorumluluğun belediyelerde mi, bakanlıkta mı olduğu üzerinde bir tartışma yürütüldüğünü gördüler.
Peki bölge insanı veya diğer sivil toplum kuruluşları bu süreçte nasıl daha aktif hareket edebilirdi?
Tüm bu acı görüntüler bana Avusturya köylerinde ilk defa dikkatimi çeken gönüllü itfaiyecileri hatırlattı. Kampa gittiğimiz bir dağ köyünde, belki de köyün en azametli binası üzerinde “Freiwillige Feuerwehr” yazan binaydı. “Freiwillige” gönüllü, “Feuerwehr” ise itfaiye demekti.
Uzun zaman Frewillige/gönüllü dense de bu durum pek kafama yatmamıştı. Sonraki süreçte “Freiwillige Feuerwehr” binaları daha çok gözüme takılır olmuştu.Zira neredeyse tüm kasabalarda merkezi bir yere konumlanmışlardı. Gönüllü yazsa da itfaiyelerin aslında profesyonel/maaşlı insanlar tarafından idame ettirildiğini, gönüllülerin ise sadece bazı acil durumlarda itfaiyeye yardım ettiğini düşündüm hep.
Bir öğrencimin İstanbul’da gönüllü itfaiyecilik konusunda tez yazmak istemesi konuyu yıllar sonra tekrar gündemime getirdi. Öğrencim, bir sosyal inovasyon olarak İstanbul’a bağlı bazı uzak köylerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan gönüllü itfaiyecilik birimlerini araştırdı. Daha emekleme aşamasındaki bu girişim aslında tüm Türkiye için de güzel bir örnek teşkil ediyordu.
Memleketteki afetler gönüllü itfaiyecilik konusunu ikinci kere gündemime getirdi. Önümüzdeki yıllarda daha da artacağı tahmin edilen doğal afetler ve yangınlar konusunda yereldeki insanlar kurtarma sürecine nasıl dahil olabilirdi? Bunun güzel uygulama örnekleri var mıydı? Gönüllü itfaiyecilik ne demekti? Kimler nasıl dahil oluyor, sistem kendini nasıl finanse ediyordu? Süreç tamamen gönüllülük üzerinden mi işliyordu?
Bu konuya CevapS!ZS!N!Z kitabımın ikinci cildinde cevap aramaya çalıştım.
Toplumların yüzyüze kaldıkları sorunlara karşı kendi geliştirdikleri çözümleri dünyadan örneklerle anlatan CevapS!ZS!N!Z kitabımın birincisi şu anda yayın aşamasında.
İkinci cildinde de yine birincisinde olduğu gibi sosyal inovatif çözümleri hikayeci bir dille anlatmaya çalışıyorum. Yereldeki insanların bir insiyatifi olarak kök salan ve önemli bir fonskiyon icra eden gönüllü itfaiyecilik kurumu, ikinci kitapta yer verdiğimiz örneklerden birisi.
Süreç başından sonuna kadar tamamen gönüllülük üzerine mi bina edilmişti?
Birkaç dakika içinde reaksiyon verilmesini gerektiren bir iş “gönüllüler” ile nasıl yürütülebilirdi?
Gerekli birçok araç ve ekipman nasıl finanse edilecekti?
“Devlet” bu işin neresiydeydi?
Bir süre önce, gönüllü itfaiyeciliği daha yakından tanımak ve yukarıdaki soruların cevabını bulabilmek için elime önemli bir fırsat geçti.
İmece fonlaması örneklerini incelemek için bulunduğum Laxenburg kasabasındaki (Avusturya) gönüllü itfaiye birliği sanki bu sorulara cevap vermek için kurulmuştu.
Aslında kasabanın gönüllü itfaiyecileri bir müddettir radarımdaydı. Zira kasabanın farklı yerlerindeki ilan panoları gönüllü itfaiyecilere ayrılmıştı. Bu panolar sayesinde itfaiyenin faaliyetlerinden, kurtarma operasyonlarından, itfaiye festivali gibi gibi birçok konudan haberdar olabiliyordunuz.
Kocaman yazılarla “Laxenburg Gönüllü İtfaiyesi” yazan binaya girdiğimde telaşla itfaiye kıyafetini giymeye çalışan iki kişi ile karşılaşacaktım.
Her salı olduğu gibi bugün de itfaiyecilik eğitim var ve ona yetişmeleri gerekiyordu.
Konuşmamızdan eğitime giden gönüllü itfaiye erlerinden birisini ile aslında aynı kurumda çalıştığımız anlaşıldı.
Gündüz IIASA adlı uluslararası araştırma merkezinde teknik eleman olarak çalışıyor, boş zamanlarında ise itfaiyeye destek veriyor. Tüm sorularımın cevabının Andreas’ta olduğunu söyleyerek beni bu eski kurt ile tanıştırıyorlar.
Andreas 60 lı yaşlarda, sevecen bir Avusturyalı. 15 yaşında başladığı gönüllü itfaiyecilik macerasında 45 yılını doldurmuş. İlk zamanlarda sadece yardımcı elemandım diyor.
15–16 yaşlarında katıldığı operasyonları hatırlıyor, araçlardan ekipmanların taşınması, ışık tutulması, temizlik gibi işlerde görev aldığını anlatıyor. Atikliğinden, cesur davranışlarından ve çalışkanlığından etkilenen ağabeyleri gönüllü itfaiyecilikte yükselmesi için onu destekliyorlar. Zira bu süreçte birçok eğitime katılmak, belli sertifikalar almak gerekiyor. Birçoğu zorlu bu sınavların bazıları sözlü, bazıları yazılı, birçoğu ise uygulamalı.
Oksijen tüpü taşıma o eğitimlerden bir tanesi örneğin. Sırta takılan 20 kilogramlık oksijen tüpü ile zorlu bir parkuru belli bir zamanda tamamlamak gerekiyor.
Andreas 25 yıl sürdürdüğü itfaiye kumandanlığı görevini birkaç yıl önce yardımcısına bırakmış. Koyu bir sohbete daldığımız itfaiye lokalinin duvarı çeşitli sertifikalar ve ödüller ile bezeli. Görünüşe bakılırsa gönüllü itfaiyecilik bir itfaiye eri olmaktan daha fazlası anlamına geliyor onlar için.
Ara ara Andreas’a tekrar soruyorum. “Tüm bu sınava girenler, sertifika alıp sizde görev alanlar gönüllü olarak çalışıyor değil mi?”
Andreas her sorduğumda “Tabiki gönüllü, bilabedel, herhangi maddi bir gelir elde etmeden (unentgeltlich) çalışır herkes” diyor.
Andreas’ın ana işi tabiki itfaiyecilik değil.
Kendisi Viyana Belediyesi’nde çalışıyor. Vakit buldukça da itfaiye binasına gelerek buradaki işlerle ilgileniyor. Gönüllü itfaiyecilik konusunu merak etmem hoşuna gitmiş olacak ki 2 saat boyunca tüm sorularımı ayrıntılı olarak cevaplayor.
Avusturya genelinde itfaiyecilerin toplam sayısı 300 bini buluyor.
Bunların %80'i, yani 240 bini gönüllü itfaiyeciler. Viyana, Salzburg gibi büyük şehirlerin kendi profesyonel itfaiyecileri var.
Fakat büyük şehirler haricinde ilçelerin, köy ve kasabaların neredeyse tamamının kendisine ait gönüllü itfaiyeleri, araç ve gereçleri var.
Nüfusun 8.5 milyon olduğu Avusturya’da 240 bin gönüllü itfaiyeci olması demek, yaklaşık her 30 kişiden birisinin buna dahil olduğu anlamına geliyor.
Gönüllü itfaiyecilerin büyük bir bölümü erkeklerden oluşuyor. Fakat Andreas’ın dediğine göre son zamanlarda kadınlar gönüllü itfaiyeci olarak görev yapıyor.
İlk zamanlarda “nasıl olacak, acaba bu zor işin altından kalkabilecekler mi” diye düşündük diyor. Ama şu anda aralarında kadınlar da var ve birçok işte birlikte çalıştıklarından bahsediyor.
Peki itfaiye olarak ne tür arama, yardım veya kurtarma faaliyetlerinde görev alıyorlar?
Çevredeki itfaiyeler, polis veya ambulanslar ile nasıl koordine oluyorlar?
Gönüllüleri nasıl kısa sürede göreve hazır hale getirebiliyorlar?
Yine ve yeniden, kimse gerçekten bir maddi gelir elde etmiyor mu?
Binanın giderleri, malzemeler, araçlar nasıl finanse ediliyor?
Katılanların ana motivasyonu ne? Neden gönüllü olarak bu zorlu sürecin parçası olmak istiyorlar? Ne kadar gönüllüleri var ve ana meslekleri neler?
Hangi tür eğitimler almaları gerekiyor?
Bu sistemin avantajları neler ve Türkiye’ye hangi konularda örneklik teşkil edebilir.
Genç itfaiyeciler grubu nasıl çalışıyor?
Her sene neden mezarlık ziyareti yapıyorlar?
Andreas ile sohbetimizde tüm bu sorulara cevap aradık.
Gönüllü bir topluluğun, başkasından yardım beklemeden, kendi sorunlarını nasıl çözdüğünü, nasıl onyıllardır varolabildiklerini gösteren Avusturya’daki gönüllü itfaiyecilik konusunu kitabımızda ayrıntılı olarak irdeleyeceğiz.