Amerikan Destekli Japon Kalkınma Süreci: Zeibatsu’ların Keiretsu’lara dönüşümü (2)
Aslında herşey Meiji ile başladı. Meiji, Japon imparatoru olarak 1867'den 1912'ye kadar 45 yıl görevde kaldı. Bugünkü Japonya’nın temelleri de bu 45 yılda atıldı. Tarıma dayalı Feodal sistemi dünyaya açık bir hale getirdi. Sanayileşmenin ilk tohumları da bu dönemde atıldı.
Meiji döneminde Japon ekonomisinin hakimi olan yapılar Zaibatsu adındaki oluşumlardı. Zaibatsu adındaki bu yapılar ise devlet eliyle şekillendirildi. İlk olarak Sumitomo, Mitsui gibi yüzlerce yıllık aile işletmeleri devletleştirildi. Devletleştirilen birçok ticaret ve üretim birimi daha sonra yine devlete hizmet edecek şekilde yeniden konumlandırıldı. Örneğin 1874–1896 yılları arasında Meiji 26 farklı proje ile kömür, bakır, gümüş, altın, pamuk, tekstil sektörü, gemi yapımı, çimento ve demir üretimi, şeker ve cam üretimi gibi sektörleri devlet eliyle şekillendirdi. Bu alanlardaki firmalar devlete yakın şirket gruplarına uygun koşullarda dağıtıldı.
Böylece ortaya Japon ekonomisinin kalbi olan ve koşulsuz bir biçimde imparatoru ve politikalarını destekleyen Zaibatsu grupları çıktı.
Bunlar arasında özellikle “4 büyükler” olarak adlandırılan Zaibatsu yapıları Japonya’nın ilk kalkınma hamlesinde önemli bir rol icra ettiler:
Mitsui — geçmişi 1670'lere dayanan güçlü bir tüccar aile
Mitsubishi — eski samuraylar tarafından kurulmuş, ilk işleri gemi yapımı olan bir ticari yapı
Sumitomo — 16. yüzyılın sonlarına dayanan bir aile işletmesi
Yasuda — Meiji rejimine finansal kaynak sağlayan bir ticari yapı
Zaibatsu’ların ortak özelliği, belli bir aile soyundan gelenlerin başta olduğu holding statüsünde bir yapı olmaları. Bir diğer özellikleri ise Zaibatsu’ların birçoğunun kendi bankalarının da olması ve holdingin ortağı olduğu alt işletmelere buradan finansa sağlaması.
Daha sonra eski Zaibatsu’ların yanına Nissan, Nisso ve Riken gibi yeni Zaibatsu’ların da katılması ile Japon ekonomisinin önemli bir bölümünü bu yapılar oluşturmaya başladı.
Emperyal emelleri olan Japonya, 1800'lü yılların sonlarından başlayarak uzakdoğu asyadaki birçok ülkeyi işgal etmeye ve sömürgeleştirmeye başladı. Çin, Kore, Filipinler, Tayvan, Malezya, Vietnam ve hatta Hindistan’ın bazı bölgeleri Japon imparatorluğu tarafından işgal edildi ya da sömürge haline getirildi. Bunun iki ana sebebi vardı. Birinci sebep, o yıllarda bölgede faaliyet gösteren Fransa, İngiltere, Hollanda gibi sömürge güçlerine karşı durmak ve çıkarlarını savunmaktı. İkinci sebep ise gittikçe büyüyen Japon ekonomisi için hammadde ve pazar yaratmaktı.
Birinci dünya savaşı da Japonya’nın işine yaradı. Savaşan taraflara bolca mühimmat ve askeri malzeme satma, ekonomisi güçlendirme şansı buldu.
İkinci dünya savaşından ise atom bombalarının da atılması ile mağlup olarak ayrıldı. Yenilen taraf olarak işgal ettiği tüm bölgelerden çekildi.
Japonya ABD tarafından işgal edildi. ABD, bölgede tüm olup bitenlerden sorumlu tuttuğu Japonya’ya bunun bedelini ödetmek istiyordu. Bunun yoly ise Japonya’nın bir daha aynı askeri kapasiteye ulaşamamasını sağlamaktı.
Japonya’da kurulu Supreme Commander Allied Powers — SCAP ( Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanlığı )adındakı yapının başında ABD’li bir komutan bulunuyordu. Japonya’nın ekonomik dönüşümü de SCAP eliyle gerçekleştirilecekti.
Yaptıkları analizler şunu gösteriyordu: Japon savaş makinasının arkasında güçlü bir sanayi yapısı vardı. Bu yapı, çok organize bir biçimde devlet otoritesinin emrinde çalışıyordu. Japonya’nın savaştaki en büyük avantajlarından birisi de buydu, yani devlet güdümündeki Zaibatsu lar.
Zaibatsu yapılarının devletle yakın bağları ve savaş zamanı ekonomide ve üretimdeki baskın rolleri, Amerikan işgal makamlarının Zaibatsu’yu Japon militarizmi ve emperyalizminin ajanları olarak tasfiye etmek üzere hedef almasına yol açtı.
Zaibatsu’lar işte bu dönemde, yani Amerikan işgali sonrasında Keiretsu adındaki daha rekabetçi ve dünyaya açık holding yapılarına dönüştürüldüler.
Amerikan işgal yetkililerinin himayesinde Japonya’da gerçekleştirilen savaş sonrası siyasi, sosyal ve ekonomik reformlar, yeni bir bakış açısı ve gelişme şansı yarattı.
İşgal kuvvetleri böylece belli ailelerin ve dolayısıyla hükümetin güdümündeki bu işletmeleri tasviye etmek ve hem Japon, hem de Amerikan çıkarlarına hizmet edebilecek bir yapıya büründürmek istiyordu. Bu konuda yaptıkları açıklamalar şöyleydi:
“Zaibatsu tasfiyesinin amacı, ekonominin modern sektörlerinde rekabetçi şirketlerin kurulması için koşullar yaratmaktır. Zaibatsu sisteminin serbest girişim ekonomisiyle değiştirilmesini içeren işgal politikası, Amerikan ideolojisi ve deneyiminin çizgisine çok yakındır.”
Bu kapsamda, aralarında Mitsui, Mitsubishi, Sumitomo, Nissan gibi onlarca büyük ve 83 orta ve küçük ticari yapı Keiretsu’lara dönüştürüldü. Ailelere belli hisseler verilerek şirketlerden el çektirildi. Mazda gibi bazı Zaibatsu’lara farklı sektörlere bölündü. Sony, Honda, Matsushita gibi yeni Keiratsu yapıları kuruldu. Yeni Keiretsu’ların profesyonel yöneticiler tarafından yönetilmesi özendirildi.
Her ne kadar Zaibatsu yapıları Keiretsu’lara dönüştürülse de, ana kollektivism ruhu hiç ölmedi.
Bugün Keiretsu grupları, yakın ve istikrarlı ekonomik bağları sürdüren, kısmi çapraz sahiplik ve birbirine bağlı iç içe geçmiş birimler gibi bir yönetişim mekanizmasıyla sağlamlaştırılan, bağımsız olarak yönetilen firmaların kümeleri olarak tanımlanıyor.
Geniş tanımın içinde iki farklı varyasyon bulunur. Yatay Keiretsular; çapraz hissedarlık, grup içi finansman ve merkezi bir yönetim organı tarafından üst düzey yönetim ile birbirine bağlanan çeşitli endüstrileri kapsayan holding yapıları olarak boy gösteriyor.
Dikey Keiretsular ise, büyük bir üreticinin etrafında, ana şirkete odaklanan çok katmanlı bir tedarikçi sisteminden oluşuyor. Örneğin, dikey bir Keiretsu olan Totoya’nın altında yüzlerce tedarikçi şirket bulunuyor. Bunların birçoğunda yine Totoya hissedar olarak yer alıyor.
Keiretsu grupları Japonya’nın hızlı ekonomik kalkınmasının motoru olarak görülüyor.
Petrokimya, telematik, atom gücü, emlak geliştirme ve Orta Doğu petrol çıkarma gibi sektörlerde, keiretsu grupları Japonya için stratejik inisiyatif aldı. Birçok araştırmacı, yüksek büyüme döneminde keiretsu gruplarının “Japonya’nın rekabet gücünün kaynağı” haline geldiğini öne sürüyor.
ABD, sadece Zaibatsu’ları Keiretsu’lara dönüştürmekle kalmadı.
Bu holdinglerin üretim süreçlerinin yönetimi, pazara açılmaları ve yeni yatırım yapmaları süreçlerinde de aktif rol aldı.
Peki ABD’nin Japonya’ya sunduğu bu desteklerin ana amacı neydi?
Bir sonraki yazımızda bunlara göz atacağız.