Amerikan Eğitim Sistemi

Seyithan Ahmet Ateş
4 min readMay 30, 2017

--

Katıldığım bir seminerde, Amerika’daki velilerin okulda bir sene boyunca harcadıkları vaktin ortalamasının bir saatten az olduğunu duyduğumda oldukça şaşırmıştım. Zira yaşadığım bölge itibariyle böyle bir ortalamayı beklemiyordum. Fakat zaman geçtikçe ve Amerikan eğitim sistemi hakkında yeni bilgiler öğrendikçe ‘büyük resim’ ortaya çıkmaya başladı.

En son geçen hafta elime geçen bir kitapçık ve ele aldığı konular Amerika’daki okul sisteminin içinde bulunduğu kötü durumu ortaya koyan birçok veri ile dolu. Kitap, ‘Tehlikedeki Refah’ (Endangering Prosperity) başlığını taşıyor ve dünyanın farklı ülkelerinde eğitim sisteminin çıktıları ile ABD’deki öğrencilerin başarılarını kıyaslıyor. Saygın düşünce kuruluşlarından Brookings Institute tarafından yayınlanan kitapçık Harvard Üniversitesi hocalarından Lawrence Summers tarafından sunuluyor. Kitap, Harvard Kennedy School tarafından yürütülen bir çalışma programındaki 3 yayının toplu özeti olarak yayınlanmış. OECD tarafından dünya genelinde yapılan PISA sınavının sonuçlarına yer verilen ve ABD’nin elde ettiği sonuçların diğer dünya ülkeleri ile karşılaştırıldığı kitapta varılan sonuç, eğitim sisteminin kapsamlı bir dönüşüm içine girmemesi durumunda ABD’nin şu anda içinde bulunduğu refahın tehlikede olduğu hususu.

Kitabın vurgu yaptığı bazı hususları şu şekilde özetleyebiliriz:

  • ABD’de azınlık sayılabilecek bir grup, oldukça iyi bir eğitim alıyor. Bu insanlar belli yerlere gelebiliyor ve çok iyi üniversitelerde okuyabiliyorlar. Sadece bu grubun yeteneklerine ve başarılarına bakarak bir yorum yapmak yanıltıcı bir sonuca götürebilir. İşin kötü yanı ise, bu adaletsizliğin yıllara göre daha da arttığı gerçeği.

Birkaç ay önce, Boston Common olarak da bilinen şehir parkındaki bir festivale gittiğimizde, çevre okullarda gelen öğrenci topluluklarının içerisinde sadece siyahilerden oluşan bir grup dikkatimi çekmişti. Öğrenciler, öğretmenleri ve yanındaki insaların tümü siyahilerden oluşuyordu. Daha sonra, Boston civarındaki bazı bölgelerde getto olarak adlandırılabilecek siyahi mahallelerin olduğunu öğrenecektim. Bir ara yolu kaybettiğimde siyahilerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgeye denk geldiğimizi görmüştük. Fakat durumun vehametini pek kavrayabildiğimiz söylenemez.

Siyahiler halen bazen görünen, bazen görünmeyen bir biçimde ayrımcılığa uğrayabiliyorlar. Bulunduğumuz Massaschussets eyaletinde siyahilere üniversite eğitimi hakkı 1950’lerde verilmiş. Bazı bölgelerde siyahilere seçme ve seçilme hakkının ise 1965 yılına kadar okuma yazma bilme şartı ile sunulduğunu ve bu kapsamda siyahilere ayrımcılık içeren soruların sorularak oy verme haklarının verilmediğini öğrendiğimde oldukça şaşırmıştım. Üniversitede bir müddet oda arkadaşlığı yaptığım Professor Hal kendisinin ilk siyahi öğrenci olduğunu söylemişti. Profesor Hal, Harvard Üniversitesi’nde gördüğüm çok nadir siyahilerden birisi. Yaşadığımız Cambridge bölgesinde ise siyahiler oldukça az sayıda.

Bunun eğitimle bağlantısını şu şekilde açıklayabiliriz: iyi eğitim almış, bu eğitim ile iyi konumlara gelmiş, iyi bir gelire sahip insanlar, belli bölgelerde oturma şansı yakalıyor. Zira ABD’deki yönetim sistemine göre her bölge (ilçe veya kasaba) kendi vergi oranını kendisi belirleyebiliyor. Verginin yüksek olduğu ve yaşam giderinin, kiraların ortalamanın üzerinde olduğu yerlerde yaşayabilmek için belli bir seviyenin üzerinde bir gelire sahip olmak gerekiyor. Sonuç olarak, bu gelir seviyesini tutturan kişilerin yaşadığı bu bölgelerde giderek bir getto oluşmaya başlıyor.

Bunun okul sistemine ise direk bir etkisi var. Zira ABD’deki eğitim sistemine göre, okulların gelirlerinin neredeyse yarısı yerel yönetim tarafından okullara ödenen vergi gelirlerinden oluşuyor. Bunu şu şekilde düşünebiliriz: Sarıyer’de oturan aileler yüksek gelir vergisi ve emlak vergisi ödüyorlar. Sarıyer Belediyesi, ilçede bulunan okullara vergi gelirinden pay veriyor. Bu miktar okul gelirinin neredeyse yarısını oluşturuyor. Sarıyer İlköğretim Okulu yasanın verdiği yetki ile kendi öğretmenini ve okul yönetimini seçme şansına sahip. Böyle olunca, Sarıyer İlköğretim Okulu yüksek maaşlar vererek kaliteli bir eğitim kadrosu kuruyor. Altyapı için gereken miktarı rahat bir biçimde toplayabiliyor ve burada okuyan çocuklara daha iyi bir eğitim verebiliyor. Hemen yan taraftaki bir başka ilçede ise, eğer gelir seviyesi düşük ise, okul daha az fon alabiliyor ve daha düşük maaşlar ile eğitim kadrosu kurabiliyor. Yetersin eğitim kadrosu ve yetersiz altyapı ile buradan mezun olan çocuklar zengin bölgelerdeki okullar ile rekabet edemiyorlar. Sonuç olarak, zengin ve fakir arasındaki uçurum daha da artıyor.

  • Eğitim sistemine daha fazla yatırım yapılmasının önünde birçok engel bulunuyor. Bu engellerden birisi, eğitim sistemine yapılan yatırımların kendini hemen göstermemesi, daha doğrusu yapılan yatırımların siyasi olarak çıktılarının çok daha sonra kendini göstermesi. Bunun sonucu olarak, siyasiler eğitim alanına gereken ilgiyi göstermiyorlar. Diğer bir sebep ise oldukça ilginç: emeklilerin ve çalışanların, devletin topladığı vergilerin kendilerine daha fazla imkan ve sağlık hizmeti sunulması için lobi yapması ve eğitim gibi alanları geri plana atmaları. Anlaşıldığı üzere, her kesim kendi çıkarlarını korumak ve daha fazla imkan elde etmeye çalışıyor, bunun neticesinde eğitim sisteminin iyileştirilmesine yönelik olarak lobi yapacak güçlü bir kamuoyunun bulunmadığına vurgu yapılıyor.
  • Diğer bir sorun olarak, eğitim sisteminin problemlerinin yine eğitimciler tarafından tesbit edildiğine, bu kişilerin ise kendi baktıkları açıdan gördükleri problemleri öne çıkardığına vurgu yapılıyor. Eğitimcilerin haklarının iyileştirilmesi, daha az derse girilmesi, eğitimcierin gelirlerinin artırılması vb. gibi problemlerin eğitimciler tarafından öne çıkarıldığı ve eğitim alanında geliştirilen politikaların bu hususlara yoğunlaşması için lobi yapıldığı hususlarının altı çiziliyor.
  • ABD’nin global ölçekte en büyük ekonomi olduğu belirtilerek, bunun böyle devam etmesinin en önemli şartının global ölçekte rekabet edebilen bir eğitim sistemi olduğu belirtiliyor. Fakat bu çıktılar hemen görülemeyeceği, bugün eğitim alanında yapılacak bir yapısal değişikliğin belki yaklaşık 20 yıl sonra kendini göstereceğine vurgu yapılarak ABD’nin geleceğinin eğitim alanında yapılacak bu yapısal değişikliklere bağlı olduğu birçok defa vurgulanıyor.

Originally published at www.seyithan.org on May 30, 2017.

--

--