Cins Bir Adam: Rupert Wilbrandt

Seyithan Ahmet Ateş
2 min readJun 29, 2020

Rupert (Rupi)‘yi yelkenciliği anlattığı videosu ile tanıdım. 3 aşkı olduğunu söylüyordu: müstakbel eşi, Türkiye’nin koyları ve İstanbul .

Kendine özgü üslûbu ile Akdeniz ve Ege kıyılarının ne kadar muhteşem olduğunu anlatıyordu. Yazları teknede geçiriyor, farklı koylara yelken açıyordu. Her mahlûkun canı olduğundan dem vurup bir gül ile bile râbıta kurabiliyordu.

Rupi nev-i şahsına münhasır bir kişiye benziyordu.

Babası 1930'lu yıllarda Atatürk’ün dâvetiyle Türkiye’ye gelen ziraat uzmanlarından birisiydi.

Konuşmasının bir yerinde duyduğum “İstanbul Çeşitlemeleri” adlı kitabını hemen sipariş ettim.

Okumaya başlar başlamaz, elimde bir kitaptan çok her detayı farklı çağrışımlar yapan büyükçe bir tabloya bakıyormuş gibi hissettim kendimi.

Rupi, bir ressam edasıyla hiç ummayacağınız detayları tablonun içerisine ustalıkla yerleştiriyor ve size “bildiğiniz” İstanbul’u keyif alarak temâşa etmek kalıyor. Fırçasını ressam Bob edâsı ile kullanıyor, anlamsız görünen bir girizgâh daha sonra hârikulâde bir objeye dönüşüyordu.

Kitaba dokunup sayfalarını karıştırdığınızda sanki alaaddinin sihirli lambası gibi bir cin beliriyor ve sizi oradan alıp doğunun tılsımlı çarşılarına, denizlerine, konaklarına götürüyordu.

Kitapta Bizans kiliselerinin kalıntılarını anlatan bir sanat tarihçisini, görünenin ötesinde anlamların olduğunu derûni betimlemeler ile anlatan bir tasavvuf erbâbını, daha önce hiç duymadığınız yemek tariflerini veren bir aşçıyı, mekânların geçmişi ile alakalı detay bilgiler veren bir târihçiyi, altın oran gibi geometrik formüller ile yapıları tasvir eden bir mîmarı bir arada bulabiliyorsunuz.

Kitabın bana en ilginç gelen yanlarından birisi, sonradan Türkçe öğrenmiş bir yabancı tarafından yayınlanmasına rağmen içerdiği Osmanlıca kelimeler.

Çocukluğu 40'lı ve 50'li yıllarda Türkiye’de geçmiş olan Rupi, Türkçesini korumayı başarmış, ne mutlu ona. O yıllardaki Türkçe bilgisi ile ülkemizden ayrılarak öğrendiği dili muhafaza etmiş.

Bâzı kelimelerin günümüzde pek kullanılmadığını fark etmiş olacak ki, kitabının sonuna bir sözlük eklemeyi de ihmâl etmemiş. Neden Osmanlı türkçesi kelimeleri kullanmayı yeğlediğini ise şöyle açıklıyor: “ Bana göre bâzı öztürkçe kelimeler Osmanlıca’ının tam karşılı değil. Çok ince farklar var. Örneğin “râyihâ” kelimesi bana göre “güzel koku”yu ifâde etmiyor. “Rayihâ” güzel kokudan farklı. Mütenekkiren kelimesi de sözlükte “ kıyafet değiştirip kendini tanıtmayarak” anlamına geliyor. Benim kulağıma tek kelimeyle “mütenekkiren” daha bir hoş, daha müzikal gibi geliyor”.

Rupi “fakat” veya “ama” yerine mâmâfih, kadınsı yerine “hanımefendimsi”, gösterge yerine “alâmet”, belli yerine ise “muayyen” kelimelerini kullanmayı yeğliyor.

Rupi’nin kitap kurgusu insanı içine çeken bir bulmacayı andırıyor. Hayâlî kahramanları ile şehirde okuyucaları keyifli bir gezintiye çıkarıyor. Mâmâfih bu alelâde bir gezinti değil. Kitap; cevâbını ilerleyen sayfalarında bulacağınız zekîce tasarlanmış soru işaretleri ile bezeli. Zihninize takılan filketelere sayfalar ilerledikçe bulunan cevaplar tadı damağımızda kalan lezzetler misâli…

Araya serpiştirdiği anıları ise o zamanın İstanbul’undan pastoral tablolar sunuyor. Örneğin, telefon ve elektrik kablolarının arap saçı gibi birbirine dolandığı sokaklardan bahsederken, eşinin ciddî bir üslupla kendisine yönelttiği soruyu gündeme getiriyor: “Rupi, bunlar ne kadar güzel sarmaşıklar, ama neden hiç yaprakları yok?”

Yazarımız ile İstanbul serüvenlerine dimağımızda kekremsi tatlar bırakan anıları ile devâm edeceğiz.

Kitaplara şuradan ulaşabilirsiniz:

İstanbul Çeşitlemeleri (I)

İstanbul Çeşitlemeleri (II)

--

--

Seyithan Ahmet Ateş
Seyithan Ahmet Ateş

Written by Seyithan Ahmet Ateş

Akademisyen — Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi

No responses yet