Güney Kore’nin Kalkınma Sürecinde Amerikan Etkisi (1)
Ülkelerin ekonomik kalkınma serüvenleri ele alınırken iç dinamiklerle birlikte dış dünyadaki gelişmelerin de dikkate alınması gerekir.
Güney Kore belki de bunun en güzel örneklerinden birisi olabilir. Japonya, Singapur, Meksika ve Tayvan gibi ülkeleri de diğer örnekler arasında sayabiliriz.
Ülkemizde Güney Kore’nin ekonomik kalkınma sürecine çokça referans verilir. 1960'lı yıllarda benzer milli gelire sahip bir ülke olduğumuz G. Kore örnek bir ülke olarak gösterilir.
Fakat bu süreçte gözden kaçırılan bir husus vardır: Amerikan Etkisi.
Kore’nin başarısının gerisindeki diğer unsurlar ise ; doğru sanayi politikaları, ihracat odaklı ekonomi, tasarruflar, Konfüçyüs öğretilerinin etkisi, sosyal sermaye, kolonyal dönem/Japonya etkisi, Hyundai-Samsung-LG gibi Cheabol yapıları, diktatoryal yönetim, güdümlü ekonomi.
Aslında bahse konu kalkınma serüveninin başrolünde ABD dışında bir başka ülke daha var: Japonya. Güney Kore’nin altyapısının gelişmesinde (örneğin demiryolları ve kara yollarının yapımı), eğitim sisteminin temellerinin atılmasında, teknik kapasitenin oluşturulmasında Japonya’nın çok önemli katkıları olmuştur. Zira Kore, 1910–1945 yılları arasında Japon kolonisi olarak yaşamak zorunda kalmıştır. Japonya- Güney Kore ilişkisinin tarihi ise bir başka yazı konusu.
Biz tekrar Güney Kore’nin Amerika ile olan tarihsel bağlarına dönelim.
Güney Kore’nin kalkınma sürecinden ABD’yi çıkardığınızda geriye orta halli bir Asya ülkesi kalması muhtemeldir. Benzer durumdaki Japonya, en hızlı ekonomik kalkınmaya ABD ile başlattığı ekonomik işbirliği döneminde, 1958–1970 döneminde imza atmıştır. Bir araştırmaya göre, eğer Amerikan desteği olmasaydı 1970'te Japon milli geliri %40 daha düşük olacaktı.
Aslında tüm hikâye, II. Dünya Savaşı sonrasında Komünist Doğu bloğu ile Batı bloğunun oluşması ile başladı. ABD, bu bölgede komünist Çin’e karşı bir kalkan oluşturmak ve batı bloğuna yakın müreffeh ülkeler inşa etmek istiyordu. Bunun uygulanacağı münbit ülkelerden birisi de Güney Kore’ydi.
Güney Kore, 1910–1945 yılları arasında Japonya’nın bir kolonisiydi. Japonya’nın II. Dünya Savaşı’nda yenilmesi ile Kore, Güney ve Kuzey olarak iki parçaya bölündü. Sovyet Rusya ve Komunist Çin’in uydusu durumundaki Kuzey Kore ile Amerikan etkisindeki Güney Kore’nin savaşı sonrasında ülke resmi olarak ikiye bölündü.
1950'lerin Güney Koresi salgın hastalıklarla boğuşan, fakirliğin ve yoksulluğun pençesinde bir tarım ülkesiydi.
Ülke 1960 yılında önemli bir gelişmeye sahne oldu: Komutan Park Chung Hee’nin darbe ile hükümeti ele geçirmesi.
Chung Hee 1979 yılında kadar ülkeyi yönetecek ve en önemli kalkınma hamlelerine imza atacaktı. 1960'ta yapılan darbenin ana amacının ülkede endüstriyel devrimi gerçekleştirmek olduğunu söyledi.
Bu süreçte en önemli husus, ihracat odaklı kalkınmaydı. Bunun için ise üretim yapacak fabrikalar, çalışanlar ve üretilen malların satılacağı pazarlar gerekiyordu.
Çalışanlar, kendilerini ülkeleri için feda etmeye hazır Korelilerdi. Zira Chung Hee bir konuşmasında, Korenin ileleebet varolması için bir neslin kendini feda etmesi gerektiğini vurgulamıştı.
Kore’nin ihracat odaklı büyümesi için gereken yatırım kredileri ve ihracat pazarı ise ABD’nin büyük destekleri ile mümkün olabildi.
Aslında Kore’ye ilk yardımlar savaş sonrasında, 1953'te gelmeye başladı. IMF ve ABD tarafından hem altyapı, hem de eğitim, gıda ve savunma alanlarında önemli destekler sunuldu.
Kore, Japonya ile birlikte Komünist bloğun yayılmasını engellemek adına tampon bölge olarak konumlandırılan ülkeler olarak değerlendirilebilir.
Bahse konu ülkeler bu hüviyetleri ile ABD’den her türlü askeri ve ekonomik yardımı da alma ayrıcalığın elde etti.
Peki Güney Kore’ye bu süreçte ne tür destekler sunuldu?
Bir sonraki yazımızda bunları ele alacağız.