Karatavuk Kuşu Yavruları/Kurumcu Köyü

Kurumcu Köyü’nün Güzîde İnsanları ve Tabiatı

Seyithan Ahmet Ateş
3 min readMay 25, 2019

Güllü teyze bir taraftan inekleri otlatıyor, diğer taraftan su arkı boyunca yetişen bir bitkiyi topluyor. Elinde bir demet var, ama çok fazla değil. Ne yapacağını soruyorum. Çok güzel çorbası oluyor diyor. Dağ eriğini toplayarak yaptığı ekşiyi katarak akşama çorba yapacak. “Siz şimdi bu bahçeye sebze ekeceksiniz, öyle mi“ diye soruyor. “Güzel” diyor, “senin bebeler için de iyi olur, uğraşırlar, ben de size buraya has tohumlardan, kendi yetiştirdiğim fidelerden veririm”.

Bir ara küçük oğlumu yanına çağırıyor. Şalvarından birkaç tane şeker çıkarıp veriyor. Ahmet Kağan dağ başında şeker bulmanın sevinciyle arkta suyla oynamaya devam ediyor. Suyun önünü kapatarak bizim bahçeye doğru bir su yolu yapmaya çalışıyor. Amacı sulamaktan öte çamur yapıp oynamak.

Geçen sene Güllü teyzenin diktiği sebzelerin bir kısmını hasat zamanına yakın domuzlar yemiş. Bizi de uyarmayı ihmal etmiyor. Ama herhangi bir çözüm önerisi yok. Ne yaparsanız yine de geliyorlar diyor. Aşağı köyün tek sâkini olan Muhsin Amca’da ayılardan şikayetçi. “Bal kovanlarıma geliyorlar” diyor, sadece bal yemekle de kalmayıp kovanları kırdıklarını anlatıyor. Yukarı mahalledeki bir teyze ise ayıların sadece balları değil fasulyeleri de yediğini söylüyor. Geçen sene “kocaoğlan” fasulye bahçelerine gelmiş ve Kurumcu köyüne has yerli fasulyeyi afiyetle midesine indirmiş. Biz o ayı değildir diye ısrar etsek de bembeyaz çehresi ve tülbentiyle evinin balkonundan bizimle muhabbet eden teyzemiz ayak izlerinden, seslerden ve dışkısından gelenin ayı olduğundan emin. Zaten domuzun fasulye ile pek arası yok diyor.

Kurumcu köyünün aşağısındaki yukarı ve aşağı mahallelerde toplamda 3–4 aile oturuyor. Bu sayı yazları biraz artsa da kışın sadece 2 veya 3. Zîrâ uzun yıllar önce köyün aşağısında meydana gelen heyelan sonucu köyün büyük bir bölümü boşaltılarak yukarı taşınmış. Ama eski köyün otantik evlerinin büyük bir kısmı ayakta. Köy büyük bir doğal müzeyi andırıyor. Camisi, köy odası, meydanı, evleri… Ama neredeyse hiçbiri kullanılmıyor. İçinde gezerken hissettiğiniz garip sessizlik eşliğinde köyün şen şakrak, evlerin bakımlı olduğu, çocukların koşuşturduğu bir köyü gözünüzde canlandırmaya çalışıyorsunuz.

Buraya ilk olarak 5–6 yıl önce gelmiştik. Yukarıdan aşağıya bakılınca göze çarpan bu yemyeşil vadi çok hoşumuza gitmişti. Gelip gittikçe köyün gizli kalmış birçok güzelliği barındırdığına şahit olacaktık.

Her geldiğimizde onlarca farklı kuşun verdiği müzik resitali, utangaç fakat meraklı sincaplar, bizleri umursamadan işine devam eden ağaçkakanların sesleri, karatavuk yuvaları ve bizim sesimizi duyunca ağızlarını açan yavruları, köyün farklı yerlerine serpiştirilmiş pınarlar ve gür suları, kirmir çayına kadar inen uçsuz bucaksız teraslar, meyve bahçeleri, yolumuza çıkan tavşanlar ve yabani atlar… Ve bir müddet sonra köy bizi daha da kendine çekti. Köylülerden birkaçına bahçelerinden bir köşeyi mevsimlik olarak bize kiraya vermelerini istedik. Pek olumlu bir cevap alamadık. Gâliba hem isteğimiz hem de kendimiz biraz yabancıydık onlara.

Ama yılmadık.

Bu sefer muhtarın evinin yolunu tuttuk. “Biz bu köyü çok sevdik, şimdilik satın alma gibi bir niyetimiz yok, ama mevsimlik bir bahçe arayışındayız, aşağı mahalle civarında bir bahçede sebze ekmek, aynı zamanda meyve bahçelerinde de vakit geçirmek istiyoruz” dedik. Şerafettin muhtar hiç düşünmedi, “Benim yeri vereyim size” dedi, “bilâbedel”. Böyle alicenap ve misafirperver birisiyle karşılaşmış olmaktan oldukça mutluyduk. Muhtarı arabaya alarak aşağı köye indik. Yeri gösterdi. Beklediğimizden daha büyük ve güzel bir bahçeydi. Hemen yanında ise yukarıdaki pınarlardan gelen ve sürekli akan bir su arkı vardı. “Burası artık sizin” dedi, “ekin, biçin, bebeler oynasın, eğlensin”.

Kurumcu köyü hikayemiz böyle başladı.

Bahçedeki toprak bir traktör tarafından sürüldü. Bitkilerin ekilmesi için arklar oluşturuldu. Ulus’tan aldığımız salatalık, domates ve biber fideleri, Samsun’dan gelen bamya, fasulye, karpuz ve kabak tohumları, 2 sene önce Amerika’dan getirdiğimiz ve ismini bilmediğim ilginç sebzeler… Hepsi toprakla buluştu, bazı tohumlar baş verdi.

Bir taraftan da meyve ağaçlarını budamaya başladık. Ama gördük ki, hem bahçe hem de budama işleri düşündüğümüzden hem zor, hem de daha fazla bilgi ve deneyim gerektiriyor.

Ramazanın girmesiyle Kurumcu köyünün geleneksel iftarları da başladı. Muhtarımız caminin yanındaki köy evinde her gün bir ailenin verdiği iftara bizi de dâvet etti. Biz de bir iftar vermedik istedik ama Şerafettin muhtar “bu sene misafirsiniz, gelecek sene verirsiniz” diyerek geri çevirdi.

İftardan birkaç saat önce bahçeye gidip bitkilerle ilgilenmek, japonların deyimi ile orman banyosu yapmak, daha sonra köy iftarına konuk olmak, köy odasında çayımızı da içtikten sonra gecenin ilerleyen saatlerinde huşû içerisinde evimizin yolunu tutmak…bu ara açık ara en keyif aldığımız etkinlik.

--

--

Seyithan Ahmet Ateş
Seyithan Ahmet Ateş

Written by Seyithan Ahmet Ateş

Akademisyen — Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi

No responses yet