Türkiye’nin Kalkınma Serüveninden Kesitler: Partizanlığın Sonuçları (III)
“Hiç boşuna çabalamayın, Bülent Ecevit’in bize, Milli Selamet Partisi’ne bağlı bakanlıkların hiçbirine yeni kadro vermeyeceksiniz diye talimatı var, veremeyiz.”
Evet, bu sözler Sanayi Bakanlığı bünyesinde yatırım teşvikleri ile ilgili birimi kurdurmayan sözlerdi.
Kahraman Emmioğlu, Türkiye’nin kalkınma serüveninin birinci elden tanığıydı. 1970'li yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı’nda ve Sanayi Bakanlığı Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü gibi birçok önemli kurumda çalıştı. Bu sene hayata gözlerini yuman Emmioğlu’nun “Türkiye’de Sanayileşme Serüveni” kitabından alıntılar yapmaya devam ediyoruz.
Yıl 1973–1974.
Erbakan önderiğindeki Milli Selamet Partisi ve Ecevit önderliğindeki CHP koalisyon hükümeti kurarak ülkeyi yönetmeye başlarlar.
Kahraman Bey, bu süreçte sanayi yatırımlarının partizanlık sebebiyle nasıl kesintiye uğradığını detaylıca anlatıyor. Kendi ağzından okuyalım:
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı yatırımcı kuruluşlara ne gibi yatırım görevleri verileceği Necmettin Erbakan başkanlığında yapılan toplantıda müzakere edildi.
Henüz özel sektörde sermaye terakümü ve tecrübe eksikliği tamamlanmadığından devletin sanayi ile ilgili neler yapabileceği görüşüldü ve hemen sanayi hamlesi projelerinin hazırlanmasına girişilmesi, bunun için de Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda yeni birimlerin kurulması kararlaştırıldı.
Bu arada Kıbrıs Zaferi kazanılmış, Ecevit, Karaoğlan efsanesinin propagandasına başlamıştı. Açıkça görülüyordu ki Bülent Ecevit, Kıbrıs Zaferi’ni siyasi kâra dönüştürmek istiyordu. Koalisyon Hükümeti’nden ayrılıp yalnız başına iktidara geçeceğini ümit ediyordu, hedefi buydu. Biz, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda kuracağımız yeni birimlere kadro için müracaat ettiğimizde, Devlet Personel Dairesi’nde çalışan DPT’den arkadaşımız Rahmetli Selahattin Süer’le görüşmüştük.
Rahmetli Süer bize, “Hiç boşuna çabalamayın, Bülent Ecevit’in bize, Milli Selamet Partisi’ne bağlı bakanlıkların hiçbirine yeni kadro vermeyeceksiniz diye talimatı var, veremeyiz.” demişti.
Alamadık da… Halbuki yukarıda verilen Koalisyon protokolünün “Sanayi” Bölümü 50, maddesinde açıkça Sanayi Bakanlığı’nın teşkilat kuracağı beyan ediliyordu.
Teşkilat için de elbette personel gerekti. Ne yazık ki Ecevit sözünde durmamış protokole attığı imzayı sanki unutmuştu.
1973–74 seneleri Türkiye’nin birçok yeni sanayi işletmesinin kurulması açısından konjonktürel olarak çok çok uygun bir zamandı. Kısaca nedenlerini izah etmekte yarar var, Türki ye’nin neleri kaybettiğini bu yazıyı okuyanlar bilsin.
Tam o sıralar, Petrol Üreticileri Teşkilatı (OPEC) petrol fiyatlarını artırma kararı alarak petrol fiyatlarının varili 10 dolardan 20 dolarlara çıkarmıştı. Petrol üreten ülkeler, ellerinde oluşacak kaynakları kârlı işlere yatıracak yer aramaya başlamışlardı. Bize de teklifler gelmişti. Türkiye bundan Yabancı Sermaye olarak yararlanabilirdi.
Teknolojiye sahip ülkelerin büyük çoğunluğu petrol satın alan ülkeler. Bunlardan petrol faturası için mal, olmazsa teknolojiyi satmak istediler. Teknolojiyi uygun bir fiyattan almak imkânı vardı.
Kıbrıs Zaferi, Amerikan ambargosuna rağmen kazanılmıştı. Ambargo devam ediyordu. Kazanılan zafer dolayısıyla ülke insanları heyecanlanmış, özellikle Avrupa’daki Türkler ülkede bir şeyler yapılsın diye bizlere mektuplar yazıyordu. Eğer bu heyecanı ülkemizin sanayileşmesine yönlendirebilseydik yabancı kaynağa bile ihtiyacımız olmazdı. Zira ülke insanı, gerçekten nişan yüzüğünü bile verir hâldeydi.
Arap ülkelerindeki dindar iş adamları da bu zaferden etkilenmişlerdi. Onlar da Türkiye’de yatırım yapalım diyorlardı ve yanlarında devleti istiyorlardı.
Biz, bu imkânları sırf Bülent Ecevit’in yalnız iktidar olma hırsı yüzünden kaybettik. Bir daha da Türkiye bu zamana (2008 yılına) kadar böylesi bir havayı göremedi. Bu sebeple Ecevit’in, hırsı sebebiyle vatana çok büyük bir kötülük ettiği kanaatini taşırım.